9 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİLERİ KENDİ UZUN METRAJLI FİLMLERİNİ ÇEKTİ
"İstanbul'a muhtaç olmak istemiyoruz"
9 Eylül Üniversitesi Sinema Televizyon öğrencileri kendi sektörlerini oluşturmak istiyor. İlk adımı ise "Kaybedenler" adlı filmi çekerek attılar. Genç yönetmenler: "İstanbul'a bağımlı olmak istemiyoruz"
Sinema sektörüne adeta bir fabrika gibi oyuncu, yönetmen ve senarist yetiştiren 9 Eylül üniversitesi öğrencileri bu sefer İstanbul'a gitmemek için direniyor. Öğrencilerin oluşturduğu "16:9" film ve dergi ekibi de bu amaçla kurulmuş. Bu ekibin üyeleri öğrenciler arasında yapılan ilk uzun metrajlı filmi çekti. "Kaybedenler" adını taşıyan film, 5 ayrı yönetmenin yaptığı 8 öykümüm birbirine zincirleme bir biçimde bağlanması sonucunda ortaya çıkmış ilginç bir proje. Filmin proje koordinatörü ve 3 filmin yönetmeni Emre Kavuk projelerini anlattı...
"Kaybedenler" adlı bir uzun metraj film projeniz var. Bu projeden bahseder misiniz?
Bu film şöyle ortaya çıktı. Geçen sene benim ve Cenker arkadaşımın yapmış olduğu iki kısa film birbirlerine çok küçük bir bağ ile bağlanmaktaydı. Benim filmimde figüran olan bir oyuncu Cenker'in filminin başrol oyuncusuydu. Kaybedenler bu doğrultuda ortaya çıktı. Yani, hayatta herkesin bir hikayesi olabileceğini temel alan bir film.
"Kaybedenler" de kimi anlatıyorsunuz?
Kaybedenler, sekiz ayrı öyküden oluşan bir film. Film 1 gün içerisinde İzmir'de geçiyor. Ve daha çok İzmir'in arka mahallelerinde yaşayan, günlük hayatta karşımıza da çıkabilecek sıradan insanların hikayelerini anlatıyor. Sekiz farklı karakterin günlük hayatta kesişen yolları ve farkında olmadan birbirlerinin hayatına müdahalesini konu alıyor.
HEPSİ 9 EYLÜL'DEN
Filmde beş yönetmen ve sekiz kısa öykü var bu yönetmenlerden söz edelim. Kim bunlar? Hepsi Dokuz Eylül Üniversitesi öğrencisi mi?
Evet hepimiz Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-Televizyon bölümü öğrencisiyiz ve sınıf arkadaşıyız. Engin Kılıçatan, Cenker Ekemen, Hasan Tolga Pulat, Müslim Yazıcı ve ben bu filmin yönetmenleriyiz. Filmin kamera arkasındaki diğer isimler de yine bizim bölümümüzden arkadaşlar. Yani bir Dokuz Eylül filmi dememiz yanlış olmayacak sanırım. Tabi 16:9 ekibi imzasıyla.
Bir de oyuncuları tanıyalım.
Oyuncuların yedisi bizim fakültenin oyunculuk bölümü öğrencileri. Timur Acar, Serel Çapacı, Sevi Demirçivi, Gülnur Badakal, Eser Karabil, Elvan Demirez, Emre Erkan. Sadece bir oyuncu, oyunculuk eğitimi almamış alaylı biri: Ali Tevfik Günal. Ama set içerisinde hepsinin uyumu çok iyiydi. Ve karakterlerini çok iyi bir şekilde canlandırdılar.
Nasıl sıkıntılar ya da keyifler yaşadınız çekimler aşamasında?
Özellikle ekipman konusunda sıkıntılarımız oldu. Gerçi bu filme başlarken bunun farkındaydık, yani bir nevi taşıma su ile değirmen döndürmeye kalkıştık. Ekipman olarak bir şeyimiz yoktu. Her çekim öncesi bunun sıkıntısını yaşıyorduk. Ama oradan buradan bir şekilde temin edildi. Kısacası değirmeni böyle döndürdük. Bunun haricinde bizi en çok sıkan şey, daha önceden çekim yapmak için izin aldığımız mekanların çekim günü gittiğimizde bir bahaneyle izin vermemesi oluyordu. Yani tüm ekip öylece kalıyorduk. Ve bu bizim için çok sıkıntılı bir durum oluyordu. Onun dışında biz çalıştığımız her an keyifliydik.
SPONSOR GEREKLİ
Film yapmak zahmetli ve pahalı bir iş sponsor desteği aldınız mı?
Aslına bakarsanız bu işe girişirken sponsorsuz da halledeceğimizi düşünüyorduk. Şu an bakınca bunun çok zor, hatta imkansız olduğunu anlıyorum. Sponsor bulmamız tamamiyle tesadüftü. Filmin yapım sorumlusu Aslı Aksu, Konak Belediyesi'nin bir projesinde, Konak Belediyesi Basın Danışmanı Sayın Yener Muratoğlu ile tanışıp bizim projemizden bahsediyor. Bu vesile ile Konak belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ ile tanışıyor ve projemizi anlatıyoruz. Konak Belediyesi bize ana sponsor olmayı kabul ediyor. Ve film bu sayede ilerlemeye başlıyor. Özellikle Sayın Muzaffer Tunçağ'a ve Sayın Yener Muratoğlun'a ayrıca tüm Konak Belediyesi çalışanlarına çok teşekkür etmek istiyorum. Bir de yemek sorunumuz vardı. Bunun için de "Pizza Pizza" ya teşekkür etmek istiyorum. Tüm çekim sürecinde bize en iyi şekilde destek oldular.
Siz bu projeyi 16:9 Dergi ve Film Ekibi adı altında gerçekleştirdiniz. Bu grubu tanıtır mısınız? Kimsiniz siz?
Bu grup ilk olarak dergi çıkarmaya başladı. Bu derginin kuruluş amacı, sinemaya öğrenci gözüyle bakmak ve ilgi duyduğumuz konularda yazılar yazmaktı. Bu düşünceyle yola çıktı, daha sonra aynı isim adı altında bir film ekibi kurmaya karar verdik. Dergi'de yazı yazmanın yanı sıra filmler de yapmaya başladık. Bu oluşumun ilk amacı, piyasanın olduğu İstanbul'a gitmeyerek İzmir'de kalıp burada sinema adına bir şeyler yapmak. Yani biraz naif bir düşünce ama İstanbul egemenliğine katılmamayı ve bu işin burada da yapılabileceğini kanıtlamak istiyoruz.
DERGİ ÜCRETSİZ
Dergi'den de bahsedelim, okumak isteyenler nereden bulabilir.
Bu derginin dağıtımını kendimiz yapıyoruz. Ve ücretsiz olarak dağıtıyoruz. Öncelikle İzmir'deki üniversitelere ve Türkiye'nin diğer üniversitelerinin İletişim ve Güzel Sanatlar Fakültelerine yolluyoruz. Dergiyi okumak isteyenler Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü'nün olduğu binadaki "DESEM" sinemasından ücretsiz olarak temin edebilirler.
Dokuz Eylül film piyasasını besleyen iyi bir kaynak. Ancak buradan mezun olanlar İstanbul'u tercih ediyor. Siz burada kalarak bir şeyler yapma savaşımı veriyorsunuz. Neden bu direnç?
Evet dediğiniz doğru. Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi uzun yıllardan beri İstanbul'daki sinema piyasasına pek çok isim kazandırmış bir kurumdur. Ben ve arkadaşlarım İstanbul'a gidince iş bulamama kaygısı taşımıyoruz. Ama sorun iş bulup bulamama değil. İstanbul'a muhtaç olmamak istiyoruz. Ve uzun saatlerdeki çalışma koşulları, kendimize ayıracağımız vakit konusunda ve özellikle film yapma konusunda bize pek de cazip gelmiyor. Yani direncimizin sebebi aslında bu. Film yapmak istiyoruz ve bunun en iyi koşulunu İzmir'de bulacağımıza inanıyoruz.
"Seyirciyi salondan soğutacak filmler var"
Yeni yönetmen adayları olarak Türk sinemasının dünü ve bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekip olarak Türk Sineması'nın bize iyi bir miras bıraktığını düşünüyoruz. Bizce sinemamızın dünü çok iyiydi. Yani nitelik bakımından. Sanayi olamamaktan bahsedilir sürekli ve temel sorunun bu olduğu bir bakıma doğrudur. Ancak sanayi eminim kendiliğinden oluşacak bir süreç ve aslında şu dönemde bu çok da sorun değil çünkü maliyetler çok ucuzladı. Herkes eline kamerayı alıp bir film yapabilir. Bugüne baktığımızda sinemamız nitelikli ürünler vermektedir. Ancak seyirciyi salondan soğutacak pek çok film var bunların önüne geçilmesi gerekiyor. Kimse kötü bir filmi sanayi gelişiyor diye savunmamalı. Türk sineması eminim daha iyi bir konumda olacaktır önemli olan seyircisiyle daha sıkı bağlarla buluşmanın yollarını arasın.
"İstanbul'a muhtaç olmak istemiyoruz"
9 Eylül Üniversitesi Sinema Televizyon öğrencileri kendi sektörlerini oluşturmak istiyor. İlk adımı ise "Kaybedenler" adlı filmi çekerek attılar. Genç yönetmenler: "İstanbul'a bağımlı olmak istemiyoruz"
Sinema sektörüne adeta bir fabrika gibi oyuncu, yönetmen ve senarist yetiştiren 9 Eylül üniversitesi öğrencileri bu sefer İstanbul'a gitmemek için direniyor. Öğrencilerin oluşturduğu "16:9" film ve dergi ekibi de bu amaçla kurulmuş. Bu ekibin üyeleri öğrenciler arasında yapılan ilk uzun metrajlı filmi çekti. "Kaybedenler" adını taşıyan film, 5 ayrı yönetmenin yaptığı 8 öykümüm birbirine zincirleme bir biçimde bağlanması sonucunda ortaya çıkmış ilginç bir proje. Filmin proje koordinatörü ve 3 filmin yönetmeni Emre Kavuk projelerini anlattı...
"Kaybedenler" adlı bir uzun metraj film projeniz var. Bu projeden bahseder misiniz?
Bu film şöyle ortaya çıktı. Geçen sene benim ve Cenker arkadaşımın yapmış olduğu iki kısa film birbirlerine çok küçük bir bağ ile bağlanmaktaydı. Benim filmimde figüran olan bir oyuncu Cenker'in filminin başrol oyuncusuydu. Kaybedenler bu doğrultuda ortaya çıktı. Yani, hayatta herkesin bir hikayesi olabileceğini temel alan bir film.
"Kaybedenler" de kimi anlatıyorsunuz?
Kaybedenler, sekiz ayrı öyküden oluşan bir film. Film 1 gün içerisinde İzmir'de geçiyor. Ve daha çok İzmir'in arka mahallelerinde yaşayan, günlük hayatta karşımıza da çıkabilecek sıradan insanların hikayelerini anlatıyor. Sekiz farklı karakterin günlük hayatta kesişen yolları ve farkında olmadan birbirlerinin hayatına müdahalesini konu alıyor.
HEPSİ 9 EYLÜL'DEN
Filmde beş yönetmen ve sekiz kısa öykü var bu yönetmenlerden söz edelim. Kim bunlar? Hepsi Dokuz Eylül Üniversitesi öğrencisi mi?
Evet hepimiz Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-Televizyon bölümü öğrencisiyiz ve sınıf arkadaşıyız. Engin Kılıçatan, Cenker Ekemen, Hasan Tolga Pulat, Müslim Yazıcı ve ben bu filmin yönetmenleriyiz. Filmin kamera arkasındaki diğer isimler de yine bizim bölümümüzden arkadaşlar. Yani bir Dokuz Eylül filmi dememiz yanlış olmayacak sanırım. Tabi 16:9 ekibi imzasıyla.
Bir de oyuncuları tanıyalım.
Oyuncuların yedisi bizim fakültenin oyunculuk bölümü öğrencileri. Timur Acar, Serel Çapacı, Sevi Demirçivi, Gülnur Badakal, Eser Karabil, Elvan Demirez, Emre Erkan. Sadece bir oyuncu, oyunculuk eğitimi almamış alaylı biri: Ali Tevfik Günal. Ama set içerisinde hepsinin uyumu çok iyiydi. Ve karakterlerini çok iyi bir şekilde canlandırdılar.
Nasıl sıkıntılar ya da keyifler yaşadınız çekimler aşamasında?
Özellikle ekipman konusunda sıkıntılarımız oldu. Gerçi bu filme başlarken bunun farkındaydık, yani bir nevi taşıma su ile değirmen döndürmeye kalkıştık. Ekipman olarak bir şeyimiz yoktu. Her çekim öncesi bunun sıkıntısını yaşıyorduk. Ama oradan buradan bir şekilde temin edildi. Kısacası değirmeni böyle döndürdük. Bunun haricinde bizi en çok sıkan şey, daha önceden çekim yapmak için izin aldığımız mekanların çekim günü gittiğimizde bir bahaneyle izin vermemesi oluyordu. Yani tüm ekip öylece kalıyorduk. Ve bu bizim için çok sıkıntılı bir durum oluyordu. Onun dışında biz çalıştığımız her an keyifliydik.
SPONSOR GEREKLİ
Film yapmak zahmetli ve pahalı bir iş sponsor desteği aldınız mı?
Aslına bakarsanız bu işe girişirken sponsorsuz da halledeceğimizi düşünüyorduk. Şu an bakınca bunun çok zor, hatta imkansız olduğunu anlıyorum. Sponsor bulmamız tamamiyle tesadüftü. Filmin yapım sorumlusu Aslı Aksu, Konak Belediyesi'nin bir projesinde, Konak Belediyesi Basın Danışmanı Sayın Yener Muratoğlu ile tanışıp bizim projemizden bahsediyor. Bu vesile ile Konak belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ ile tanışıyor ve projemizi anlatıyoruz. Konak Belediyesi bize ana sponsor olmayı kabul ediyor. Ve film bu sayede ilerlemeye başlıyor. Özellikle Sayın Muzaffer Tunçağ'a ve Sayın Yener Muratoğlun'a ayrıca tüm Konak Belediyesi çalışanlarına çok teşekkür etmek istiyorum. Bir de yemek sorunumuz vardı. Bunun için de "Pizza Pizza" ya teşekkür etmek istiyorum. Tüm çekim sürecinde bize en iyi şekilde destek oldular.
Siz bu projeyi 16:9 Dergi ve Film Ekibi adı altında gerçekleştirdiniz. Bu grubu tanıtır mısınız? Kimsiniz siz?
Bu grup ilk olarak dergi çıkarmaya başladı. Bu derginin kuruluş amacı, sinemaya öğrenci gözüyle bakmak ve ilgi duyduğumuz konularda yazılar yazmaktı. Bu düşünceyle yola çıktı, daha sonra aynı isim adı altında bir film ekibi kurmaya karar verdik. Dergi'de yazı yazmanın yanı sıra filmler de yapmaya başladık. Bu oluşumun ilk amacı, piyasanın olduğu İstanbul'a gitmeyerek İzmir'de kalıp burada sinema adına bir şeyler yapmak. Yani biraz naif bir düşünce ama İstanbul egemenliğine katılmamayı ve bu işin burada da yapılabileceğini kanıtlamak istiyoruz.
DERGİ ÜCRETSİZ
Dergi'den de bahsedelim, okumak isteyenler nereden bulabilir.
Bu derginin dağıtımını kendimiz yapıyoruz. Ve ücretsiz olarak dağıtıyoruz. Öncelikle İzmir'deki üniversitelere ve Türkiye'nin diğer üniversitelerinin İletişim ve Güzel Sanatlar Fakültelerine yolluyoruz. Dergiyi okumak isteyenler Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü'nün olduğu binadaki "DESEM" sinemasından ücretsiz olarak temin edebilirler.
Dokuz Eylül film piyasasını besleyen iyi bir kaynak. Ancak buradan mezun olanlar İstanbul'u tercih ediyor. Siz burada kalarak bir şeyler yapma savaşımı veriyorsunuz. Neden bu direnç?
Evet dediğiniz doğru. Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi uzun yıllardan beri İstanbul'daki sinema piyasasına pek çok isim kazandırmış bir kurumdur. Ben ve arkadaşlarım İstanbul'a gidince iş bulamama kaygısı taşımıyoruz. Ama sorun iş bulup bulamama değil. İstanbul'a muhtaç olmamak istiyoruz. Ve uzun saatlerdeki çalışma koşulları, kendimize ayıracağımız vakit konusunda ve özellikle film yapma konusunda bize pek de cazip gelmiyor. Yani direncimizin sebebi aslında bu. Film yapmak istiyoruz ve bunun en iyi koşulunu İzmir'de bulacağımıza inanıyoruz.
"Seyirciyi salondan soğutacak filmler var"
Yeni yönetmen adayları olarak Türk sinemasının dünü ve bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekip olarak Türk Sineması'nın bize iyi bir miras bıraktığını düşünüyoruz. Bizce sinemamızın dünü çok iyiydi. Yani nitelik bakımından. Sanayi olamamaktan bahsedilir sürekli ve temel sorunun bu olduğu bir bakıma doğrudur. Ancak sanayi eminim kendiliğinden oluşacak bir süreç ve aslında şu dönemde bu çok da sorun değil çünkü maliyetler çok ucuzladı. Herkes eline kamerayı alıp bir film yapabilir. Bugüne baktığımızda sinemamız nitelikli ürünler vermektedir. Ancak seyirciyi salondan soğutacak pek çok film var bunların önüne geçilmesi gerekiyor. Kimse kötü bir filmi sanayi gelişiyor diye savunmamalı. Türk sineması eminim daha iyi bir konumda olacaktır önemli olan seyircisiyle daha sıkı bağlarla buluşmanın yollarını arasın.